بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Fasıl-Peygamberler ve veliler rızık talep etmemişlerdir, şeklindeki söze cevap

Peygamberler ve veliler rızık talep etmemişlerdir, şeklindeki söze gelince, bu söz doğru değildir. Bilakis, peygamberlerin (a.s.) geneli, rızıklarını elde etmelerine yarayan işler yapmışlar, sebepler gerçekleştirmişlerdir.

Nitekim İbni Ömerin rivayet ettiği bir hadiste peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Kıyametin hemen öncesinde, insanlar tek ve ortaksız Allah’a ibadet etsinler diye, kılıçla gönderildim. Benim rızkım mızrağımın gölgesindedir. Benim emirlerime muhalefet edenler için alçaklık ve küçüklük vardır. Bir kavme benzeyen onlardandır.” (Ahmed, 2/50)

Sahih bir hadiste peygamberimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilir:

“Kişinin yediğinin en üstünü kendi kazancıdır.” (Nesai, Buyû, 1; İbnu Mace, Ticaret, 1; Darimi, Buyû, 6; Ahmed, 6/31-42)

Davud peygamber kendi kazancını yerdi, zırh yapardı. Zekeriya peygamber (a.s.) marangozdu. İbrahim peygamberin (a.s.) sürüleri vardı. Öyle ki tanımadığı kimselere semiz bir buzağı ikram edebiliyordu. Ancak varlıklı olan biri bu şekilde davranabilir.

Allah’a tevekkül eden velilerin en hayırlıları muhacirler ve ensardır. Ebu Bekir es-Sıddık peygamberlerden sonra tevekkül eden velilerin en üstünüdür. Onların genelini, yüce Allah, yaptıkları işlerin kazancıyla rızıklandırırdı. Hz. Ebubekir tüccardı. Ganimetten payına düşeni de alırdı. Halife olunca, Beytülmal’dan kendisine günlük bir dirhem maaş ayırdı. Bütün malını Allah yolunda harcamıştı.

Resulullah (s.a.v.) ona:

Ailene ne bıraktın? dediğinde:

Onlara Allah ve Resulü’nü bıraktım, demişti. Buna rağmen hiç kimseden ne sadaka, ne bağış, ne de adak olarak hiçbir şey almazdı. Bilakis, kendi elinin kazancıyla yaşardı.

Tevekkül ettiğini ve Ebubekir Sıddık’a uyduğunu iddia ederek bütün malını dağıtan kimselerin bu davranışları ise doğru değildir. Çünkü onlar, dilenerek veya başka bir şekilde insanlardan geçinecek bir şeyler alırlar. Ebubekir’in yaptığı bu değildi. Ebubekir’in elindeki kırbaç yere düştüğünde, kendisi iner, onu yerden alırdı. Kimseye: Onu bana ver, demezdi. Şöyle derdi:

“Arkadaşım, hiç kimseden bir şey istemememi emretti...” (Ahmed, 1/11)

Ebubekir nerede, dilenciliği, insanlardan bir şeyler istemeyi Allah’a giden yol gibi görenlerin davranışı nerede! Bir de bazı şeyhlerin, müridlerini insanlardan istemek sûretiyle dilenciliğe teşvik ettiklerini düşünün!

Zorunluluk halleri dışında insanlardan istemenin haramlığına ilişkin olarak peygamber efendimizden (s.a.v.) rivayet edilen hadisler tevatür düzeyindedir. Buyurmuştur ki:

“Ağır bir borcun altına giren veya ödemesi gereken kan parası (diyet) bulunan yahut, mecalsiz bırakan bir yoksulluğa duçar olan kimseden başkasının dilenmesi, insanlardan bir şeyler istemesi helâl değildir.” (Ebu Davud, Zekat, 26; Tirmizi, Zekat, 23; İbni Mace, Ticaret, 25; Ahmed, 3/114, 127)

Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Boş kaldın mı hemen işe koyul ve yalnız rabbine yönel.” (İnşirah, 7-8)

Burada yüce Allah, peygamberine, sadece kendisine yönelmesini, sadece kendisinden istemesini emretmektedir.

Bazıları, Allah’a dua etmeyi, O’ndan istemeyi bir kusur gibi görür. Bununla beraber, bunlar kullardan istemekte, dilencilik yapmaktadırlar. Oysa kulun ihtiyacını karşılamasını rabbinden istemesi ibadetlerin en üstünüdür. Bu peygamberlerin yoludur.

Nitekim Allah, kulların kendisinden istemelerini emretmiştir:

“Allah’tan lütfunu isteyin...” (Nisa, 32)

Allah’a yönelmenin ve Allah’tan korkmanın bir ifadesi olarak rablerine dua edenleri de övmüştür. Ayrıca bazı dualar vardır ki, bütün müslümanlara farzdır. Fatiha suresinde yer alan dua gibi.

Bazıları, Allah’tan istemenin gerekmediğinin kanıtı olarak, İbrahim peygamberin (a.s.) ateşe atılırken takındığı tavrı gösterirler. İbrahim ateşe atıldığında Cebrail ona:

Bir ihtiyacın var mı? dedi. İbrahim:

Senden bir isteğim yok, dedi. Cebrail: İste, dedi. İbrahim:

Halimi bilenden istememe gerek yoktur, dedi. Bu hadisin baş tarafı bilinmektedir. O da:

Senden bir isteğim yok, kısmıdır. Sahih-i Buhari’de belirtildiğine göre, İbni Abbas:

Allah bize yeter ve O ne güzel vekildir, ifadesiyle ilgili olarak şöyle demiştir:

“Bunu ateşe atılınca, İbrahim peygamber (a.s.) söylemiştir ve insanlar sizin aleyhinize toplandılar, onlardan korkun, diyenlere cevap olarak Hz. Muhammed (s.a.v.) söylemiştir.” (Buhari, 3. sure, 13)

Rivayette geçen:

“Halimi bilenden istememe gerek yoktur” sözüne gelince, bu söz yanlıştır, batıldır. Allah’ın, Hz. İbrahim’le (a.s.) ve diğer peygamberlerle ilgili olarak zikrettiklerine aykırıdır. Allah, onların kendisine dua ettiklerini ve yalnız kendisinden istediklerini vurgulamıştır. Bu, yüce Allah’ın, kullarına, dünya ve ahiret maslahatı ile ilgili şeyleri kendisinden istemelerini emretmesine de aykırıdır.

Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilikler ver, ahirettede de iyilikler ver. Bizi cehennem azabından koru!” (Bakara, 201)

Allah’a dua etmek, O’ndan istemek ve sadece O’na tevekkül etmek, O’na ibadet etmek demektir. Güç yetirilmesi durumunda meşru bir davranıştır. Sadece bilmek, Allah’ın yarattığını ve emrettiğini geçersiz kılar mı?

Allah doğrusunu herkesten daha iyi bilir.

Salat ve selâm Muhammed’in üzerine olsun

Hiç yorum yok: