بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ

30 Ağustos 2008 Cumartesi

Haya İmandandır

Hayasızlık

12/24- Andolsun kadın ona (göz koyup) istek duymuştu. Eğer Rabbinin delilini görmemiş olsaydı Yûsuf da ona istek duyacaktı. Biz ondan kötülüğü ve fuhşu uzaklaştırmak için işte böyle yaptık. Çünkü o, ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı.

16/90- Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.

17/32- Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.

2/169- O, size ancak kötülüğü, hayasızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.

2/268- Şeytan sizi fakirlikle korkutur69 ve size, çirkinliği ve hayasızlığı emreder. Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet vadediyor. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. 69

4/15- Kadınlarınızdan fuhuş (zina) yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlar hakkında bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde tutun (dışarı çıkarmayın).7 7

4/16- Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisini de incitip kınayın. Eğer onlar tövbe edip ıslah olurlarsa onları incitip kınamaktan vazgeçin. Çünkü Allah tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir.

4/22- Geçmişte olanlar hariç, artık babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Çünkü bu bir hayasızlık, öfke ve nefret gerektiren bir iştir. Bu ne kötü bir yoldur.

4/24- (Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip) istemeniz size helal kılındı. Onlardan (nikahlanıp) faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

4/25- Sizden kimin, hür mü’min kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse sahip olduğunuz mü’min genç kızlarınızdan (cariyelerinizden) alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost tutmamaları halinde sahiplerinin izniyle onlarla evlenin, mehirlerini de güzelce verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, onlara hür kadınların cezasının yarısı uygulanır. Bu (cariye ile evlenme izni), içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

60/12- Ey Peygamber! Mü’min kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek,5 hiçbir iyi işte sana karşı gelmemek konusunda sana biat etmek üzere geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan bağışlama dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. 5

7/28- Çirkin bir iş işledikleri vakit, “Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah da bize bunu emretti” derler. De ki: “Şüphesiz, Allah çirkin işleri emretmez. Siz bilmediğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi atıyorsunuz?”

7/33- De ki: “Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil indirmediği herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”

7/80

2 Ağustos 2008 Cumartesi

Hıristiyan ve Yandaşları Affedilmez

Amerika şeytandır.Hıristiyanlar zalim ve kafirdirler.Bunlardan uzak kalmadıkça PKK bitmez.Bizi yönetenler çok yanlış yapıyorlar.Makam ve para oğruna,Din ve dünyalarını satıyorlar.Türkiyeyi kaos ortamına sokuyorlar.Bu bir 9.haçlı seferidir.Ölen askerler bu ülkenin fakir insanlarıdır.Yazık değilmi?.Mevcut partilere oy vermek vicdansızlıktır.Adım adım ülkeyi uçurumun ağzına götürüyorlar.

26 Temmuz 2008 Cumartesi

Birleşmiş Milletlerin Sözleşmesi

“Birleşmiş Milletler Teşkilatı olarak biz; gelecek nesilleri savaş tehlikesinden korumayı üzerimize aldık. Ve biz, insanın temel hak ve hukuklarına inandığımızı tekid ediyoruz. Her ferdin bir değere sahip olduğuna, kadın ve erkeğin, bütün milletlerin, büyük ve küçüğün hak hukuk konusunda eşit olduğuna da inanıyoruz. Adaletin ve devletler arasındaki anlaşmaların sağlanması, devletlerin çıkarmış olduğu kanunlara ve yapmış oldukları anlaşmalara bağlı kalınması üzerinde duracağız. İşte bu belirlediğimiz gayeleri yerine getirmek için aşağıdaki hususları yerine getirmek üzere birbirimize söz verdik:

Bizler, birbirimize karşı hoşgörülü davranacacak, barış içinde olacak, iyi komşuluk ilişkileri içerisinde yaşayacak, barışı ve devletlerin güven ve emniyetini sağlamak için kuvvetlerimizi birleştirecek, bunları sağlamak için de bu teşkilatın ilkelerini kabul edip, bu konularda planlar yapacak, silahlı kuvvetleri ancak müşterek maslahatlar için kullanacak ve bütün bu hedeflerimizi gerçekleştirmek için güçlerimizi birleştireceğiz. İşte bu sebeble Birleşmiş Milletler Teşkilatına bağlı değişik devletlerin temsilcileri olarak San Francisko’da toplanmış bulunmaktayız. Bu teşkilata üye olacak ülke temsilcilerine, bu teşkilatın şartlarını ve yapılan anlaşmayı kabul ettiklerini göstermeleri için birer form sunuldu, onlar da bu şart ve anlaşmayı kabul ederek devletler heyetinin inşasını sağladılar. Bu devletler heyetinin ismi Birleşmiş Milletlerdir ve bundan böyle bu isimle zikredilecektir...”

Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın sözleşmesi özet olarak işte böyleydi. Bu sözleşmenin ardından, anlaşmanın diğer maddelerini zikretmeye başladılar. Bu teşkilata üye olan bütün devletler bu şartlara bağlı kalacaklarına dair imza attılar. Bu toplantı 26 Haziran 1945 senesinde San Francisko’da yapılmıştır.

Bu sözleşmedeki bazı kanun ve maddeler:

Madde 1 – Birleşmiş Milletlerin İlke ve Hedefleri.

a) Devletler arasında barışı ve güvenliği sağlamak, barışı ihlal eden bütün unsurları yok etmek, devletler arasındaki ihtilafları, adalet ve devletler arası kanuna göre barış yoluyla çözümlemek.

İşte bu madde; devletler arasındaki ihtilafı çözecek mercinin İslam’a zıd olan devletlerin kanunları olduğunu göstermektedir. Bu ise apaçık küfür olan bir ameldir. Gerçek manada Allah (c.c)’a iman etmiş ve teslim olmuş mü’minler, sadece ve sadece Allah (c.c)’ ın şeriatini hakem tayin eder ve ona muhakeme olurlar. Onun dışındaki şeriat ve kanunları ve bunları koyanları tagut görür, onlara asla ve asla muhakeme olmazlar.

b) Devletler arasındaki sevgiyi güçlendirmek.

c) İnsanlığın ilmi, sosyal ve kültürel konudaki problemlerini çözme konusunda devletlerle yardımlaşmak, insanın temel hak ve hürriyetlerini; din, dil, ırk ayırımı yapmaksızın eşitlik ilkesine göre sağlamak, kadın ve erkek arasında bir fark gözetmemek.

Madde 2 – Birleşmiş Milletlerin Hedeflerini Gerçekleştirmek İçin Takip Edilecek İlkeler:

a) Birleşmiş Milletlerin heyet ve üyeleri idarecilik yönünden eşittirler.

b) Birleşmiş milletlere üye devletlerin, Birleşmiş Milletlerin kanunlarını yerine getirmesini sağlar.

c) Devletler arasındaki anlaşmazlığı, devletlerin barışı, emniyet ve adaleti tehlikeye girmesin diye barış yollarıyla çözmeye çalışır.

Buraya kadar sayılanlar Birleşmiş Milletlere ait bazı maddelerdir ve bu maddelerin İslam’a zıd olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Çünkü bu maddelere göre; kafirle müslüman eşit tutulmuş, cihad iptal edilmiş ve taguta muhakeme olmak zorunlu kılınmıştır.

Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nda beş büyük ilah vardır. Bunlar; Amerika, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa’dır. Bu ilahların kabul etmediği bir kanun asla gerçekleş-mez. Çünkü bunların veto hakkı vardır.

Birleşmiş Milletler Teşkilatına ve bununla ilgili tarihi gelişmelere bakıldığında, yahudilerin bu teşkilatın ortaya çıkmasında büyük bir etkisi ve parmakları olduğu görülür.

Bu anlatılanlardan sonra; Birleşmiş Milletlerin Allah (c.c)’tan başka ibadet edilen bir tagut olduğu görülür. Çünkü:

a) Bu teşkilat, Kur’an ve sünnetin hükmüne bağlı olmayan, dünyanın süper devletlerinin heva ve heveslerine, maslahatlarına ve kinlerine boyun eğen bir meclistir.

b) Devletler ve halklar arasında ihtilaf olduğunda Allah (c.c)’ın kanunlarına değil, bu teşkilatın kanunlarına muhakeme olunur.

c) Devletler ve halklar bu meclisi herşeyden üstün tutarlar ve onun verdiği hükme itiraz etmezler. Bu nedenle bu teşkilattan çıkan kanun ve hükümlerin itirazsız uygulanması gerektiğine inanırlar. Böylece bu meclis onların tagutu olur.

Acaba Allah (c.c)’tan başka ibadet edilen tagutlar içerisinde bundan daha tehlikelisi ve daha zalimi var mıdır? Buna rağmen insanlar ve hatta kendisinin müslüman olduğunu iddia edenler, hiç tereddütsüz bu tagutun kanunlarını kabul ederler, hüküm vermesi için ona baş vururlar ve hiç çekinmeden ona muhakeme olurlar.

Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın özelliği ve yetkisine sahip olan her meclis, Allah (c.c)’tan başka ibadet edilen birer taguttur.

Burada Birleşmiş Milletleri zikretmemin sebebi; milletlere ve halklara karşı zulmü çok açık olan bir tagut olduğu içindir. Böylece okuyucu, diğer meclislerin hükmünü bu meclise kıyasla rahatlıkla verebilir.

12 Haziran 2008 Perşembe

AVRUPAYA BENZETTİLER-şiir



Müslüman Türk Halkını,Hıristiyan Avrupaya Benzetiler.

Türk siyaseti,savaşla alınan vatan parçasını,Haçlı zihniyetine teslim etti ve Türk Ahlak,kültür ve dinini rencide ettiler.

4 Haziran 2008 Çarşamba

Müşrik ve Kafirlere Uymayınız


Tabloyu tıkla büyüsün.
Müslüman Kur'anın emirlerine uymak zorundadır.

27 Mayıs 2008 Salı

CHP'nin Gerçek Yüzü






Tabloları tıkla Büyüsün.

19 Mayıs 2008 Pazartesi

Irak Zulmü

Irakta Zulüm Yapılmaktadır.Bu zulmü Yapanlar,Halkı müslüman olan ülkelerdir.
1. Irakta 1.5 milyon insan öldürüldü.
2. 500 bin kadının ırzına geçildi.
3. 1 Milyon insan göçe zorlandı.
4. Binlerce kadın,çocuk ayırmaksızın hapsedilip,işkence yapıldı.
5. Minarenin dibine bomba koyarak havaya uçurdular.
6. Kuranı hedef tahtası yaparak kurşunladılar.
7. Irak Petrolü ABD ve İngiltere gibi devletler alıp götürdü.
Bu zulümleri yapan Müslüman geçinen devletlerdir.Başta Türkiye olmak üzere arap ülkeleri ABd ye müthiş desdek verdiler.
Türkiye Habur kapısını açarak %70 ABD kargosunun geçmesine imkan hazırladı.İskenderun limanı ve İncirlik üssünden Binlerce uçaklar sorti yaparak ırakı vurdu.Türkiye Hükümeti Abd yi desteklemek için imza verdi.ABD Peşmergeyi beslemek için AB ile birlik olarak PKK yı destekledi.Binlerce insanımız öldü.Irak halkının bir kısmı,Başta Peşmerge,Şia ve Türkmenler ABD yi kurtarıcı olarak davet ettiler.
Şimdi soruyorum,
· Suçlu kim?.Irak’a demokrasi geldimi?.
· Irak halkı Rahmetli saddamı arıyorlar.
· Avrupa Birliği sevdası Daha çook zulümlere sahne olacaktır.
· PKK kuduracaktır.
Türkiyede aynı zulüm sinsice uygulanmaktadır.Ne zaman uyanacağız?.
Yahudi ve Hıristiyanlar asla Müslümanlardan Razı olmayacaklardır.Onları dost kabul edenler,Müslümanın düşmanlarıdır.

18 Mayıs 2008 Pazar

Kuran'ı Delik Deşik Etti

Kuran'ı Delik Deşik Etti
İşte Hain Düşmanın ettikleri.
O düşmanki Türkiye hükümetinin Dostudur,Müttefiğidir,Kardeşidir.Okuyun.
Kuran'ı Delik Deşik Etti

19 Mayıs 2008 08:10
Bağdat’ta bir Amerikan askeri Kuran’ı hedef tahtası olarak kullanıp,
silahıyla delik deşik etti. Aşiret ayaklanınca Pentegon devreye girdi.

Amerikan askerleri Irak’ta bir skandala
daha imza attı. Bağdat’ın Rıdvaniye köyünde görev yapan bir Amerikan askeri 9 Mayıs günü Kuran’ı hedef tahtası olarak kullandı. CNN daha sonradan gördüğü Kuran’ın üzerinde birçok kurşun deliği olduğunu ve bazı sayfaların karalandığını söyledi. Köylüler delik deşik olan Kuran’ı bulduğunda yüzlerce kişi sokağa döküldü. Aşiret liderleri “Bu bütün islam dünyasına karşı saygısızlıktır” dedi. İslam Hocaları Derneği ise “Allah’ın kitabına karşı işlenen bu suçu ve buna sessiz kalanları kınıyoruz” açıklamasını yaptı.Özür için Kuran’ı öptülerOlayların büyümesinin ardından Pentagon harekete geçerek Bağdat’taki Amerikan güçlerinin komutanı Tümgeneral Jeffrey Hammond’u köye gönderdi. Hammond, aşiret reisleri için resmi bir tören düzenleyerek “Gözlerimin içine bakın ve lütfen beni ve askerlerimi affedin. Ben bu ülkeye sizi korumaya geldim, size zarar vermeye değil. Yaşananlar kabul edilemez” dedi. Bir başka askeri görevli de yeni bir Kuran’ı öpüp aşiret reislerine hediye etti. Törende ismi açıklanmayan askerin özür mektubu da okundu. Mektupta “Hareketlerimini iki ülke arasındaki işbirliğini bozmayacağını umuyorum. Sorumsuz davrandım ama kalbimde kötülük yoktu” ifadeleri yer aldı. Askerin başka bir görev için ABD’ye gönderildiği öğrenildi.
http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=169565

17 Mayıs 2008 Cumartesi

Türban Müslüman Örtüsü Değilmiş



Gardrop yasalarla oğraşan,Manyaklar.
Fıransızca olan Türban,Müslüman örtüsü değil diyorlar.Ad olarak doğrudur.Çünkü Kuran Arapçadır.Bu adam Nur suresine baksa orada Örtünmek var ,ama adı Lanet olası Fıransızca olan Türban değildir.Kuranda baş örtüsü yoktor diyenden daha cahil ve dinsiz manyak kim olabilir.Kişi örtmeyebilir,hatta fahişede olabilir.ama islam dininde örtünmek yoktur diye zırvalıyamaz.buna hakkı yoktur. Çook diplomalı cahil gördük,anasını kesen,kızını kurşunlayan,Bacısına saldıranÇoğaldı.Öyle olduki sokakta boynuzdan geçilmiyor.Kapitalist zihniyette namus ve hayadan bahsetmek yanlıştır.

8 Mayıs 2008 Perşembe

Cihad ve Tebliğat

Tabloyu Tıkla Yazı Büyüsün.
İSLAMDA CİHAD

“Allah’ın, Hz.Resul’e vahyettiği ilk ayet: “Yaratan Rab’binin adıyla oku” (Alak,96:1) ayetidir. Bu ayet onun risalet görevinin başlangıcı idi. Risaletin bu aşamasında Cebrail O’na, sadece kendi kendine okumasını önermişti. Çünkü bu aşamada Resulullah başkalarını uyarmakla görevlendirilmiş değildir. Cenab-ı Hak ona, önce “Oku!” sonra: Ey örtüsüne bürünen peygamber kalk ve uyar...” buyurmuştu. Bu emrin ardından kendi kabilesini , çevresinde yaşayan diğer Arap kabilelerini, yarımadada yaşayan tüm arap milletini ve son olarak tüm dünya insanlığını uyarması buyurulmuştu.

Rasulullah peygamberlik görevi ile görev-lendirilişinden itibaren on yıl boyunca savaşsız ve haraçsız, sadece uyarma yöntemi ile davet etti insanları. Bu dönem içerisinde kendisine karşı yapılanlara sabretmesi, görmezlikten gelmesi, aldırış etmemesi emredildi.Daha sonra hicret etmesine ve düşmanları ile savaşmasına müsaade edildi. Ardından kendisi ile savaşanlarla savaşması , bir köşeye çekilip savaşmayanlara dokunmaması; en son olarak “din” tamamen Allah’a has kılınıncaya dek müşriklerle savaşması buyuruldu.

“Berae” (Tevbe) suresi indirilince şu konular hakkın-daki hükümler top yekün olarak indirilmişti. Hz. Peygamber kitap ehlinden düşmanlık edenlerle, cizye (haraç) verinceye ya da İslam’a girinceye dek savaşmakla görevlendirildi. Ayrıca bu süre zarfında kafir ve münafıklarla cihad etmesi, onlara katı davranmaması; kafirlerle kılıç, süngü vb. silahlarla savaşması; münafıklarla ise farklı biçimde mücadele etmesi, lisan ve delil ile onları iknaya çalışması; bunların yanı sıra kafir ve müşriklerle sureti katiyede dostluk andlaşmaları yapmaması, bu tür sözleşme taleplerini geri çevirmesi emredilmişti.“Berae” suresinin indirilmesi ile kafirlerin, Resulullah’la olan ilişki biçimlerine göre üç kısma ayrılmaları kesinlik kazandı:

1. Resulullah’la savaş halinde olanlar,

2. Resulullah’la andlaşma yapanlar ve,

3. Zımmiler

4. Daha sonra kendileri ile barış andlaşması imzalananlar İslam’a girince geriye iki grup kaldı: Rasulullah ile savaşanlar ve zımmiler.

5.Resulullah’ın munafıklarla olan ilişkilerine gelince, Resullullah, munafıkların görünüşteki hareket ve davranışlarını, sözlerini kabul etmesi, görünmeyen taraflarını (iç alemlerini) Allah’a bırakması onlarla mücadele ederken ikna metodunu, yani bilgi ve delilleri, onlara karşı kullanması, onlara sert davranmaması, onlardan yüz çevirmemesi, ruhların derinliklerine etki edebilecek açık sözlerle İslam’ı onlara tebliğ etmesi emrediliyordu. Buna karşılık ölenlerinin namazını kılmak veya kıldırmaktan, defin sırasında kabirlerinin başında bulunmaktan da nehyediliyordu. Ayrıca onlar için bağışlanma dilese dahi Allah’ın onları bağışlamayacağı kendisine bildirilmişti. İşte Allah Elçisi’nin kafir ve münafık düşmanları ile olan ilişkileri ve bu ilişkiler sırasında izlediği yöntem tamamen böyle idi.”

6.İslam’a bağlılıkları, salt bir isimden ibaret, müslüman kuşakları baskı altına alan ve ümitleri kıran çağdaş gerçekler karşısında akılca ve ruhça yılgınlığa düşmüş bazı kimseler.”İslam yalnız savunma amacıyla cihad eder (savaşır)” derler. Böylelikle asıl amacı yeryüzündeki tüm tağutları ve tağuti sistemleri ortadan kaldırıp insanların tek Allah’a kulluk etmelerini sağlama, onları, kula kulluk etme zilletinden kurtarıp Rab’lerine kulluk etme izzetine eriştirmek olan İslam’ı, asıl amacından, yönteminden saptırmakla, onu başkalarına (özellikle karşıtlarına) şirin göstereceklerini sanırlar. Halbuki bu din , kendi inanç sistemini benimsesinler diye insanlara baskı uygulamaz. Sadece söz konusu akide sistemi ile insanların arasına girmiş ve girmesi olası engelleri ortadan kaldırır.

“O gökte de yerde de ilahtır” (Zuhruf,43: 84)

“Hüküm yalnız Allah’ındır: O’ndan başkasına kulluk etmemenizi emretti... İşte dosdoğru din budur...”

(Yusuf, 12:40).

“De ki ey Kitap ehli; bizimle sizin aranızda müsavi bir kelimeye gelin: “Yalnız Allah’a kulluk edelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; birbirimiz Allah’tan başka rab’ler edinmeyelim.” Eğer yüz çevirirlerse: “şahid olun, biz müslümanlarız” deyin.

(Al-i İmran,3:64)

Allah’ın yeryüzündeki hakimiyeti, ne kilise yönetiminde olduğu gibi yeryüzü egemenliğinin (yönetim hakkının) bir takım itibar sahibi din adamları tarafından kullanılması ne de “teokrasi” denilen siyasal sistemlerde olduğu gibi tanrılar adına insanları yönetme hakkına sahip olduğunu iddia eden bir takım seçkin insanların yönetime egemen olması biçiminde kurulamaz. Sadece ve sadece Allah’ın şeriatını yürürlüğe koymak, açık ve seçik ifadelerle bildirilen ilahi şeriata yerleştirilen ilkelere uygun biçimde bütün işlerin yönetimini, top yekün Allah’a bırakılması ile mümkündür.

Din, hayata hükmeden ve hayatı yönlendiren sistem ve yöntemin adıdır.

Sözle mesaj ulaştırma ve lisanen tebliğ , ancak İslami akide ile fertler arasında ki manaların tamamen ortadan kaldırılıp, insanlar kendi özgür iradeleri ile o akide ile başbaşa kalabildiği, söz konusu manaların etkilerinden tamamen kurtuldukları zaman ve mekanlarda mümkündür. İşte ancak böyle bir ortamda “Dinde zorlama yoktur” ilkesi geçerli olur. Fakat söz konusu engellerin bulunması halinde, öncelikle bunların güç kullanma yöntemi ile ortadan kaldırılması gereklidir. Ki insan, bu prangalardan kurtulup kalbi ve kafasıyla, uygun bir ortamda, sunulan mesaja muhatap olabilsin.

Mekke döneminde müslümanların ellerini silahlı eylemlerden uzak tutmaları önemli bir olgudur. Çünkü orada davetin özgürce yapılması, şöyle veya böyle bir teminat altına alınmıştı. Nitekim davet eyleminin birinci dereceden sahibi ve sorumlusu olan Hz. Peygamber, kendi kabilesi Haşimoğullarının koruması altında idi. Onların kılıçlarının gölgesinde davet görevini açıkça yapabiliyordu. Kulaklar, yürekler ve beyinler bu davetle bir biçimde muhatap olabiliyordu. Yani davete muhatap olan fertler, İslam daveti ile doğrudan karşı karşıya gelebiliyordu. Orada davet iletisinin yönetildiği hedef kitleye, bu illetin ulaşmasını tek tek bireylerin bu mesajı duymalarını engelleyen organize olmuş siyasal bir iktidar yoktu. Kısaca söylemek gerekirse bu dönemde güç kullanılmasını gerekli kılan herhangi bir mecburiyet yoktu.

Medine’de, hicretin ilk yıllarına gelince, Resulullah yerli yahudilerle, orada ve çevre bölgelerde oturan Araplarla saldırmazlık anlaşmaları imzalaması, yaşanılan aşamanın bir sonucudur. Gerekçeleri ise şunlardı:

1. Medine’de tebliğ ortamı uygundu. İslam mesajı ile insanların arasına girip onları tebliğden engelleyecek siyasal bir iktidar yoktu.

2. Bu dönemde Resulullah, sadece Kureyş kabilesi ile başbaşa kalmak istiyordu. Çünkü Kureyş Kabilesinin İslam dinine karşı çıkması, bu kabile ile yine aynı kabileye mensup insanların inanan çocukları arasındaki meselenin nasıl bir boyut kazanacağını bekleyen diğer kabileler açısından son derece önemli idi.

İlk çıkan akıncı birlikleri hicretin yedinci ayına rast gelen Ramazan ayında Hz. Hamza komutasında çıkarılan akıncı(seriye) birliği idi.

Müslüman cihada çıkmadan önce en büyük savaşı kendi nefsinde şeytana ve nefsi hevasına (dizginlenemeyen isteklere) şehevi duygularına, bitmek bilmeyen ihtiraslarına, menfi yöndeki eğilimlerine; kişisel, ailesel, kabilesel ve ulusal çıkarlarına , kısaca İslami değerlerin dışında kalan tüm değerlere karşı en çetin savaşı başarı ile verir. Bunu gerçekleştirmesinin ardından Allah’ın yeryüzüne müteallık olan hakimiyet hakkını gaspeden tağuti düzenlerin iktidar merciinden uzaklaştırılıp yerine Allah’ın mutlak hakimiyetini yeniden yerleştirmek, ona işlerlik kazandırmak için, bu amacı engelleyen tüm zalim ve şer güçlerle en büyük cihada girişir.“LA İLAHE İLLALLAH” BİR YAŞAMA BİÇİMİDİRYalnız Allah’a kulluk etme ilkesini, “La ilahe illallah” yani Allah’tan başka ilah yoktur, şehadet kelimesinde ifade edilen, İslami akide rüknünün ilk yarısını meydana getiren kısmında öğreniyoruz. Bu kulluğun nasıl yapılacağı meselesini ise “Muhammeden Rasulullah” yani, Muhammed Allah’ın elçisidir, ibaresinde ifade edilen şahadet kelimesinin ikinci yarısından öğreniyoruz.

“La ilahe illallah/muhammedun Rasulullah” yani Allah’tan başka ilah yoktur; Muhammed Allah’ın elçisidir, şehadet kelimesi bütün yönleri ile “islam ümmeti”nin yaşamını üzerine kurduğu yetkin yaşama yönteminin temel ilkesidir.

“Hüküm yalnız Allah’a aittir; O kendisinden başkasına kulluk etmemenizi buyuruyor; işte dosdoğru din budur..”

(Yusuf, 12:40)

“Kim Resul’e itaat ederse gerçekten Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 4:80) buyurmaktadır.

Allah’ın birliğine inanmayan kişi, tek olan Allah’ın kulu olamaz. Kur’an-ın ifadesi ile anlatırsak:

“Allah: İki cihan edinmeyiniz O ancak tek ilahtır; sadece benden korkun.’dedi.”

“Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Dinin de her zaman O’na has kılınması gerekir. Siz Allah’tan başkasından mı korkuyorsunuz? (Nahl,51-52)

İbadet niteliği taşıyan fiilleri tamamen Allah’tan ayrı ve ya onun yanı sıra bir başka varlık adına yapan kişi yalnızca Allah’a kulluk etmiş olmaz. Bu konu ile ilgili olarak yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“De ki: ‘benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rab’bi içindir;

O’nun ortağı yoktur. Bana böyle emredildi. Ve ben müslümanların ilkiyim.”

(En’am, 6:162-163)

Yasama ve yürütme ile ilgili yasaları, Cenabı Hakk’ın elçisi aracılığı ile bize sunduğu şeriatından başka bir kaymaktan alan kişi de, bir olan Allah’a kulluk etmiş olamaz. Kur’an şöyle diyor böyleleri hakkında:

“Yoksa onların kendileri için, Allah’ın izin vermediği din koyan ortakları mı var” (Şura, 42:21)

“Rasül size neyi verdi ise onu alın; size ney yasakladıysa ondan sakının...” (Haşr, 59:7)

İşte İslam toplumu bu özellikleri taşıyan toplumdur.

‘böyle bir toplum nasıl kurulacaktır; böyle bir toplumu kurarken nasıl bir yöntem uygulanacaktır?’

Böyle bir toplum; her şeyden önce kulluk görevini yalnızca bir olan Allah’a sunan; Allah’tan başkasına kulluk etmeye yanaşmayan; akidece anlayışında, düşünme biçiminde; ibadet şekillerinde ve ibadet olarak yaptığı fiillerinde; yönetimine tabi olduğu rejimde, yasama ve yürütmede... bunların hepsinde Allah’tan başkasına kul olmayı reddeden insanlardan meydana gelen “İslami bir cemaat” olmadıkça böyle bir toplum kesinlikle kurulamaz.

İslam toplumunun üzerine kurulması gereken ilke:”La ilahe illellah/Muhammedun Rasulullah” cümlesidir.Bu ibarede yer alan iki ayrı parçanın birleştirilerek kabul edilmesi hususu gerçekleştirilmezse ne İslam’dan ne de İslam toplumundan söz edilebilir.

Hal böyle iken yapılması gereken nedir?

İtikad, ibadet ve şeriat yönünden vicdanını Allah’tan başkasına kulluk etme zilletinden temizleyebilen fertlerin teşekkül ettirdiği İslami cemaatlerin bir araya gelmesi ile sözü edilen İslam toplumu doğar.

Cahiliyye toplumu nedir: İslam toplumu dışında kalan bütün toplum biçimleri – adı sanı, niceliği ve niteliği ne olursa olsun – “Cahiliyye toplumu”dur” Tanımın sınırlarının iyice belirlenmesini isteyerek kavramı şöyle de ifade edebiliriz.: Cahiliyye toplumu, inançta, ibadette, yasama ve yürütme ile ilgili düzenlemelerde varlık kazanması, yaşanılır kılınması gereken tek Allah’a kulluk etme temeline dayanmayan her toplumdur.

Bu özlü tanıma göre günümüzdeki toplum türlerinin tümü cahiliyye toplumuna girer.

“Allah’ın indirdiği şeri hükümlerle hükmetmeyen (yönetmeyenler) kafir, işte onlardır.” (Maide, 5:44)

İnsanlara yararlı olan her şey Allah’ın indirdiği, Rasulun insanlara sunduğu ve yaşama uyguladığı şeriatın içerisindedir. Günün birinde bazı insanlar da, çıkarlarının, Allah’ın şeriatından başka kaynakta olduğu gibi bir yanılsama gözükürse bunların apaçık bir yanılgı içerisinde oldukları Kur’an tarafından ifade edilmiştir:

Onlar sadece zanna ve nefislerinin hevasına uyuyorlar. Halbuki onlara Rab’lerinden hidayet gelmişti.”

“Yoksa insan her arzuladığına ulaşacak mıdır?

“Son da ilk de (dünya da ahiret de) Allah’ındır.) (Necm, 53:23,25)

hem bu tür sanıya kapılanlar, sanılar yüzünden kafir olmuşlardır.hiç kimse yararına olan şeylerin Allah’ın şeriatına ters düşen kaynaklarda olduğunu iddia edip hem de müslüman bir fert olarak kalamaz.

Yoldaki İşaretler

29 Nisan 2008 Salı

Allah bizi mahrum eyleme


Tabloyu tıkla yazı büyüsün.
*
Madem bu can tendedir.
Cürmü isyan bendedir.
Lütfu ihsan sendedir.
Allah,bizi mahrum eyleme.
*
Yunus gibi coşkuna.
Aklı gitti şaşkına.
Dost Muhammed aşkına.
Allah,bizi mahrum eyleme.
*****Allah Yunus Emre'ye,Rahmet eylesin*****

17 Nisan 2008 Perşembe

Gurbet


Sılaytın Üzerini Tıklayınız.

14 Nisan 2008 Pazartesi

Anasını Kesenler

İnsanımız Nasıl Eğitiliyor?.
İmansız,İslamsız Eğitimin Faturası
Erol Şengül / erolsengul@gmail.com
Anasını kesenler!..
26 Mart 2008 Çarşamba 10:31

Ha gayret!..

Biraz daha kendimizi sıkarsak ABD"yi yakaladığımızın resmidir.

Seri katiller konusunda henüz emekleme safhasında olduğumuzdan en fazla analarımızın boğazını kesmekle çıraklık devresini geçiriyoruz.

Gerçi, 11 kişiyi öldüren "Artvin Canavarı", 43 kişi öldüren "Deli Yavuz", "İnsan Avcısı" Hamdi Kayapınar, efsane "Çivici Katil" Süleyman Aktaş, "Mobilyacı" ve "Kolici" katillerimiz de yok değil hani...

Ha birde, bıçaklanıp Reha Muhtarın programına çıkan “Zaten 64 yerinden bıçaklanmışsın. Sus be kardeşim, bir dakika, sus!” diye fırça yiyen insanlarımız da var.

Öldürme konusunda kim, neden ve nasıl öldürür gibi soruların cevabını vermek zor.

Ama Türkiye"de genelde tek bir cevap vardır.

“Cinnet getirdim...”

Kafası bozulan, canı sıkılan, boşta kalan herkes “Cinnet getiriyor...”

Her vahşet haberinde, aklıma ABD"li katil Dr. Henry Howard Holmes"in 27 kişiyi öldürdükten sonra söylediği “Ben içimdeki kötülükle doğdum. Tıpkı bir ozanın ilhamını bastıramayıp şarkı söylemesi gibi” sözler gelir.

Birkaç gündür annesini öldüren daha doğrusu bıçakla boğazını kesen kızın, makyajlı boy boy resimlerini basarak “İşte o kız” diye haber yapıyoruz.

Anne Profesör, kız hukuk öğrencisi.

İkisi de okumuş.

İyi eğitim almışlar.

Genç kız sanki bir filmin karesi gibi.
Kameralara bakıyor.

Son yıllarda Türkiye"de özellikle analara karşı bir kin ve nefret var.

Okumuşu cahili fark etmiyor.

Hepsinin de elinde ya balta ya da bıçak.

En az 20-30 darbe ya da kolunu bacağını ve kafasını kesme.

Biz nereye gidiyoruz bir bilen varsa çıksın.

Hani “cennet anaların ayağı altında”ydı.

Analar ayaklar altında kimsenin haberi yok.

Söyle birazcık gerilere baktım.

Çok uzaklara gidemedim, sinirlerim bozuldu ama hep aynı senaryo...

“Dayanamadım..”

“O bunu hak etti..”

“Pişman değilim...”

“Sinirimi bozuyordu...”

“Para istedim vermedi...”

“Sevgilime karışıyordu...”

Bunlar gençlerimizin analarını katlettikten sonra söylediği sözlerden sadece birkaçı...

İşin ilginç yanı, olaydan sonra bile, hepsi de aynı şeyi söylüyorlar; “Pişman değilim...”

İşte pişman olmayıp "cinnet getiren" insanlarımız...

Yer: Ankara.

21 yaşındaki hukuk öğrencisi Başak Aydıntuğ Profesör annesinin boğazını keserek öldürdü.

Yer: Antalya.

Benal Sönmez, tartıştığı annesi Sebahat Gülbeyaz"ın kafasını, kolunu ve bileklerini keserek öldürdü.

Yer: Eskişehir.

Maden Mühendisi Bülent Tarhan üvey annesi Sıdıka Karakış"ı önce baltayla sonra da satırla

keserek öldürdü.

Yer: İstanbul.

Mustafa Ünver annesi Yüksel Ünver"i marketin önünde bıçaklayarak öldürdü.

Yer: Ankara.

M.A.K birlikte yaşadığı annesi Havva K"yı balta ile öldürdü.


Yer: İzmir.

A.B.E annesi Bediha Engin boğarak öldürdü.

Yer: İstanbul.

S.Y annesi Elmes Y."yi defalarca bıçaklayarak öldürdü.

Yer: Adana.

Semra Gürler kayınvalidesini namaz kılarken bıçaklayarak öldürdü.


Yer: Ankara.

H.A annesi Hatiçe Aydılek"i 20 bıçak darbesiyle bıçaklayarak öldürdü.


Yer: Kırıkkale.

Vahdettin Çiğdemtepe tartıştığı üvey annesi Hülya Durmaz"ı 20 yerinden bıçaklayarak öldürdü.

Yer: Afyonkarahisar.

Ömer Güllüçay, annesini ve üvey kardeşlerini bıçakla öldürdü.


Yer: Konya.

16 yaşındaki S.S annesi Emine Özdamar"ı çarşafla boğarak öldürdü.

Yer: Afyonkarahisar.

Gökhan Armağan annesini, ağabeyini, ablasını ve babasını ekmek bıçağıyla öldürdü.

Yer: Sinop.

Emine Güney, annesini babasını ve erkek kardeşini baltayla öldürdü.

Yer: Biga.

Musa İnal tartıştığı annesini önce sopayla dövdü, sonra bıçaklayarak öldürdü.

Yer: Ankara.

16 yaşındaki G.K, sevgilisiyle rahat görüşmek için sevgilisine babasını, ablasını ve annesini öldürmesi için içeri aldı. Yaralı anneye son bıçağı kendisi saplayarak öldürdü.

http://www.haber90.com/author_article_detail.php?id=1364

11 Nisan 2008 Cuma

Kapalı Siteler

anti-ban 1.5.rar <

http://www.evaded.net/circumvent/000010A/x-proxy/start <

3 Nisan 2008 Perşembe

Avrupa,PKK yı Destekliyor.

2002 yılıda PKK yı terör listesine alan AB şimdi Artin Agopyanın(Apo) isteği doğrultusunda kaldırıldıdı.
Bu gayet normaldir.
Allah Maide suresinde,Ayette buyuruyorki:(Yahudi ve Hıristiyanlar asla sizden razı olmazlar,taki onların Din ve milliyetlerine iltihak etmedikçe)(Onları dost edinmeyin,kim onları dost edinirse oda onlardandır.)diye buyuruyor.ABD de Lojistik destek sağlamakta.AKP onaylamaktadır.CHP çanak tutmaktadır.
Dine namaza,ezana,örtünmeye karşı olan CHP yi mecliste görmek istemiyorum.AKP nin ise bir an önce gitmesini istiyorum.Bütün partiler aynıdır.
Ben Laik değilim,Müslümanım.
Anasını kesenleri,kızına saldıranları,kumar oynuyanları,içki içenleri,faiz yiyenleri,çıplak gezenleri sevmiyorum,Ezana,namaza karşı olanları sevmiyorum.Zira bunlar Türk ve Müslüman değildirler.Vatan ve halk düşmanıdırlar.
Dışlarının görünüşü,içlerinin aynasıdır.PKK bitse bile dini yönden,milli yönden ayrışımlar yaparak bizi bir birimize düşürmeye çalışacaklardır.Üç şeyi terk etmiyen benim vekilim olamaz.Bunlar:ABD+AB+IMF+PKK,Bunlar terk edilmeli ve düşman bilinmelidir.

2 Nisan 2008 Çarşamba

Yahudi ve Hıristiyanları Dost Edinmeyin


Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş nebiler, onunla yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir. (MÂİDE suresi 44. ayet)

________________________________________

Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir. (MÂİDE suresi 45. ayet)

________________________________________

O peygamberlerin izleri üzere Meryem oğlu İsa’yı, önündeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdik. Ona, içerisinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için doğru yola iletici ve bir öğüt olarak İncil’i verdik. (MÂİDE suresi 46. ayet)

________________________________________

İncil ehli Allah’ın onda indirdiği ile hükmetsin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, fasıkların ta kendileridir. (MÂİDE suresi 47. ayet)

_____________________________________________

Allahın Hüküm


"CEHENNEM"

(BAKARA suresi 23. ayet):

Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sûre getirin ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi çağırın (ve bunu ispat edin).


(BAKARA suresi 24. ayet):

Eğer, yapamazsanız -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız- o hâlde yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının. O ateş kâfirler için hazırlanmıştır.


(ÂLİ IMRÂN suresi 12. ayet):

İnkâr edenlere de ki: “Siz mutlaka yenilgiye uğrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız. Orası ne fena yataktır!”


(ÂLİ IMRÂN suresi 106. ayet):

O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara, “İmanınızdan sonra inkâr ettiniz, öyle mi? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın” denilir.


(NİSA suresi 56. ayet):

Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri biz ateşe atacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.


(A'RAF suresi 36. ayet):

Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayı kibirlerine yediremeyenlere gelince, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.


(A'RAF suresi 38. ayet):

Allah, şöyle der: “Sizden önce gelip geçmiş cin ve insan toplulukları ile birlikte ateşe girin.” Her topluluk (arkasından gidip sapıklığa düştüğü) yoldaşına lânet eder. Nihayet hepsi orada toplandığı zaman peşlerinden gidenler, kendilerine öncülük edenler için, “Ey Rabbimiz! Şunlar bizi saptırdılar. Onlara bir kat daha ateş azabı ver” derler. Allah, der ki: “Her biriniz için bir kat daha fazla azap vardır. Fakat bilmiyorsunuz.”


(A'RAF suresi 41. ayet):

Onlar için cehennem ateşinden döşek, üstlerinde de cehennem ateşinden örtüler var. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız.


(ENFÂL suresi 36. ayet):

Şüphe yok ki, inkâr edenler mallarını (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcarlar ve harcayacaklardır. Sonra bu mallar onlara bir iç acısı olacak, sonra da yenilgiye uğrayacaklardır. İnkâr edenler toplanıp cehenneme sürüleceklerdir.


(ENFÂL suresi 37. ayet):

Allah, pis olanı temizden ayırmak, pis olanların hepsini birbiri üstüne koyup yığarak cehenneme koymak için böyle yapar. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.


(TEVBE suresi 34. ayet):

Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve Allah’ın yolundan alıkoyuyorlar. Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele.


(TEVBE suresi 35. ayet):

O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak ve, “İşte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi tadın bakalım, biriktirip sakladıklarınızı!” denilecek.


(İBRÂHİM suresi 16. ayet):

Hüsranın ardından da cehennem vardır. Orada kendisine irinli su içirilecektir.


(İBRÂHİM suresi 17. ayet):

Onu yudumlamaya çalışacak fakat boğazından geçiremeyecektir. Ona her yönden ölüm gelecek fakat ölmeyecek, arkasından da şiddetli bir azap gelecektir.


(HİCR suresi 43. ayet):

Şüphesiz cehennem, onların hepsinin buluşacağı yerdir.


(HİCR suresi 44. ayet):

Onun yedi kapısı vardır ve her kapıya onlardan bir grup ayrılmıştır.


(TÂHÂ suresi 127. ayet):

Haddi aşan ve Rabbi’nin âyetlerine inanmayanları işte böyle cezalandırırız. Şüphesiz ahiret azabı daha şiddetli ve daha kalıcıdır.


(ENBİYÂ suresi 98. ayet):

Hiç şüphesiz siz ve Allah’tan başka kulluk ettikleriniz cehennem odunusunuz. Siz oraya varacaksınız.


(ENBİYÂ suresi 100. ayet):

Onların orada derin bir iç çekişleri vardır! Onlar orada hiçbir şey işitmezler.


(HAC suresi 19. ayet):

İşte iki hasım taraf ki, Rableri hakkında tartışmaya girmişlerdir. Bunlardan inkâr edenler için ateşten giysiler biçilmiştir. Başlarının üstünden de kaynar su dökülür.


(HAC suresi 22. ayet):

Her ne zaman cehennemden, o ızdıraptan çıkmak isteseler, oraya geri döndürülürler ve onlara, “Tadın yangın azabını” denilir.


(FURKÂN suresi 11. ayet):

Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o Kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır.


(FURKÂN suresi 14. ayet):

(Kendilerine) “Bugün bir kere yok olmayı istemeyin, birçok kere yok olmayı isteyin!” (denir.)


(SECDE suresi 20. ayet):

Fasıklık edenlere gelince, onların barınağı ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde, oraya döndürülürler ve onlara, “Yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın” denir.


(FATIR suresi 36. ayet):

İnkâr edenler için ise cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki ölsünler. Kendilerinden cehennem azabı da hafifletilmez. İşte biz her nankörü böyle cezalandırırız.


(FATIR suresi 37. ayet):

Onlar cehennemde, “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken işlemekte olduğumuzdan başka ameller, salih ameller işleyelim” diye bağrışırlar. (Onlara şöyle denilir:) “Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azabı. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.”


(SÂFFÂT suresi 60. ayet):

Şüphesiz bu (cennetteki nimetlere ulaşmak) büyük bir başarıdır.


(SÂFFÂT suresi 70. ayet):

Kendileri de onların izinden koşa koşa gitmektedirler.


(ZÜMER suresi 24. ayet):

Kıyamet günü kötü azaba karşı yüzüyle korunan kimse , (o gün) azaptan emin olan kimse gibi midir? Zalimlere, “Kazandıklarınızı tadın” denir.


(ZÜMER suresi 25. ayet):

Onlardan öncekiler de yalanladılar ve azap kendilerine farkına varamadıkları bir yerden geldi.


(ZÜMER suresi 47. ayet):

Eğer yeryüzünde bulunan her şey tümüyle ve onlarla beraber bir o kadarı da zulmedenlerin olsa, kıyamet günü kötü azaptan kurtulmak için elbette onları verirlerdi. Artık, hiç hesap etmedikleri şeyler Allah tarafından karşılarına çıkmıştır.


(ZÜMER suresi 48. ayet):

(Dünyada) kazandıkları şeylerin kötülükleri karşılarına çıkmış, alay etmekte oldukları şey onları kuşatmıştır.


(MÜ'MİN suresi 70. ayet):

Onlar, kitabı (Kur’an’ı) ve elçilerimize gönderdiklerimizi yalanlayanlardır. Onlar bilecekler.


(MÜ'MİN suresi 76. ayet):

Onlara, “Ebedî kalmak üzere cehennem kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!” (denir).


(DUHÂN suresi 43. ayet):

(43-44) Şüphesiz, zakkum ağacı, günahkârların yemeğidir.


(DUHÂN suresi 50. ayet): َ

“İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir!”


(TÛR suresi 11. ayet):

(11-12) İşte o gün, içine daldıkları dünya zevki içinde eğlenip oyalanan yalanlayıcıların vay hâline!


(TÛR suresi 16. ayet):

“Girin oraya. İster dayanın, ister dayanmayın, sizin için birdir. Size ancak yapmakta olduğunuzun karşılığı veriliyor.”


(RAHMÂN suresi 37. ayet):

Gök yarılıp da, yanıp kızaran yağ gibi kırmızı gül hâline geldiği zaman (hâliniz ne olur?)


(RAHMÂN suresi 39. ayet):

İşte o gün ne insana, ne cine günahı sorulmayacak.


(RAHMÂN suresi 41. ayet):

Suçlular simalarından tanınır da, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar.


(RAHMÂN suresi 43. ayet):

İşte bu suçluların yalanladıkları cehennemdir.


(RAHMÂN suresi 44. ayet):

Onlar, cehennem ateşi ile yüksek derecede kaynar su arasında gider gelirler.


(VÂKIA suresi 41. ayet):

Kötülüğe batanlar ise ne mutsuz kimselerdir!


(VÂKIA suresi 56. ayet):

İşte bu hesap ve ceza gününde onlara ziyafetleridir.


(TAHRÎM suresi 6. ayet):

Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.


(TAHRÎM suresi 7. ayet):

Ey inkâr edenler! Bu gün özür dilemeyin! Siz ancak yapmakta olduklarınızın karşılığını görüyorsunuz.


(MÜLK suresi 8. ayet):

Neredeyse cehennem öfkeden çatlayacaktır! Oraya her bir topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar.


(MÜLK suresi 9. ayet):

Onlar da şöyle derler: “Evet, bize bir uyarıcı gelmişti. Fakat biz onu yalanlamış ve ‘Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz’ demiştik.”


(MÜLK suresi 10. ayet):

Yine şöyle derler: “Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateştekilerden olmazdık.”


(MÜLK suresi 11. ayet):

İşte böylece günahlarını itiraf ederler. Artık alevli ateştekiler Allah’ın rahmetinden uzak olsun!


(İNSÂN suresi 4. ayet):

Şüphesiz biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.


(NEBE suresi 30. ayet):

Kâfirlere şöyle denilir: “Şimdi tadın. Artık bundan sonra yalnızca azabınızı artıracağız.”


(NEBE suresi 37. ayet):

(36-38) Bunlar kendilerine; Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân’dan bir mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar, Ruh’un (Cebrail’in) ve meleklerin saf duracakları gün Allah’a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân’ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabilecektir.


(ĞÂŞİYE suresi 1. ayet):

Dehşeti her şeyi kaplayan felaketin haberi sana geldi mi?


(ĞÂŞİYE suresi 2. ayet):

O gün birtakım yüzler vardır ki zillete bürünmüşlerdir.


(ĞÂŞİYE suresi 3. ayet):

Çalışmış, (boşa) yorulmuşlardır.


(ĞÂŞİYE suresi 4. ayet):

Kızgın ateşe girerler.


(ĞÂŞİYE suresi 5. ayet):

Son derece kızgın bir kaynaktan içirilirler.


(ĞÂŞİYE suresi 6. ayet):

Onlara, acı ve kötü kokulu bir dikenli bitkiden başka yiyecek yoktur.


(ĞÂŞİYE suresi 7. ayet):

O, ne besler ne de açlıktan kurtarır.


(HÜMEZE suresi 1. ayet):

(1-2) Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden her kişinin vay hâline!


(HÜMEZE suresi 3. ayet):

O, malının, kendisini ebedîleştirdiğini sanır.


(HÜMEZE suresi 4. ayet):

Hayır! Andolsun ki o, Hutâme’ye atılacaktır.


(HÜMEZE suresi 5. ayet):

Hutame’nin ne olduğunu sen ne bileceksin?


(HÜMEZE suresi 6. ayet):

(6-7) O, Allah’ın, yüreklere işleyen tutuşturulmuş ateşidir.


(HÜMEZE suresi 8. ayet):

(8-9) Şüphesiz uzatılmış direkler arasında (bağlı oldukları hâlde) ateş onların üzerine kapatılacaktır.